22 Eylül 2015 Salı

İŞTE, TAM BİR ALÇAKLIK, HAİNLİK VE İNSANLIK DÜŞMANLIĞININ KAHREDEN BELGESİ. MASUM BİR BEBEĞİN "ALÇAKÇA, KALLEŞÇE" KATLİAM GÖRÜNTÜSÜ

SEN BÜYÜDÜĞÜN ZAMAN BEBEK
Suriyeli bebek!..
Avrupa ülkelerinden birine gitmek için Edirne yakınlarına yığılan binlerce Suriyeli aileden birinin bebeğisin. Avrupa ülkeleri kabul etmediği için
polis ve jandarma önünüzü kesmiş. Hiçbir şeyden habersiz, barikatın önünde emekliyorsun.
Henüz bir yaşını yeni aştığın anlaşılıyor. Şimdi kendi vatanında annenin kucağında el bebek gül bebek büyütüleceğin bir çağdasın. Evinin bahçesinde, çöldeki vahalarda salıncaklar senin için kurulacaktı. Sana oyuncaklar alınacaktı. Bir şeker topu olarak, varsa teyzelerin, amcaların, ağabeylerin ve ablaların için kucaktan kucağa alınan, “akşam baban eve gelince onun önüne atılacak” bir şeker topuydun. Okul çağın geldiğinde minicik çantanı sırtına bağlayıp okulun yolunu tutacak, öğretmeninin şefkatli elleriyle okumayı, yazmayı öğrenecek, senin için en değerli kavramlar olacak vatanın, milletin hakkında bilgiler edinecektin. “Esir yaratmayan” bir Tanrı’ya inanacaktın. bütün insanlığın kardeş olduğunu kavrayacaktın. Belki en Yüce değerleri üreten bir emekçi, belki bir sanatkâr, memur olacaktın. Belki alın teriyle suladığın vahalarda hurma yetiştirecektin?
*Ah çocuk!*
Ailenin bütün hayalleri pis bir savaş yüzünden suya düştü. Güzel yurdundaki petrolleri ele geçirme sevdasıyla yabancılar, yırtıcı akbabalar gibi ülkene göz dikti. Dünyanın en kadim uygarlıklarına beşiklik yapmış olan yurdun bir mezbahaya ve harabeye döndü.
Geri gidemiyorsun, orada seni kurşunlar, bombalar, IŞİD’lilerin bıçakları bekliyor. İleriye gitmen için bırakmıyorlar. Gidebilirsen oralarda da senin için kurulan gettolarda istenmeyen bir yabancı sayılacaksın. Daha bu yaşta dilleri senin diline benzemeyen ellerde yersiz yurtsuz kaldın. Bir mülteci oldun!
*Güzel çocuk!*
Sen Edirne karayolunda bu küresel düzenin neden bu kadar acımasız olduğunun farkında olmaksızın süründükçe, senin millettaşlarından cansız minik bedenler Ege kıyılarına vurdukça hiç birimiz döşeklerimizde rahat uyuyamıyoruz. Yediklerimiz boğazımızdan geçmiyor.
Sen büyüyüp, filinta gibi yakışıklı bir delikanlı olduğunda, ceylan sekişli, kömür gözlü bir Arap güzeline âşık olduğunda, “boynunun damarları kabararak” coşkulu veya hüzünlü aşk şarkıları söylediğinde bütün bu acımasızlıklar, bu zulümler ve vicdansızlıklar geride kalmış olacak. Şimdi dünyanın bütün alçakları, seni bu hale koyan durumun devamı için ellerinden geleni yapıyorlar. Silah üretiyor, satıyor, bazı maceraperestleri eğitip donatarak birer savaş makinesi haline getiriyor ve senin ülkene salıyorlar.
Şam’daki Emevi Camii’nde Cuma namazı kılmak için yanıp tutuşan yabancılar var. Ama dünyanın bütün iyi insanları da senin vatanına dönmem, orada oyuncaklarınla mutlu yaşaman için çalışıyor.
Bir gün iyi insanlar, kötü insanları yenecek. Sen harabeye dönmüş vatanın yeniden imar edip cennete çevireceksin. Milletinin birliğini yeniden sağlayacaksın. Çektiğiniz bunca acının bedeli olarak ülkende imrenilecek bir demokratik hayat kuracaksın.
*Suriyeli çocuk!*
Her karanlık gecenin ışıklı bir sabahı vardır. Zulüm görenler zalim olamazlar, acı çekenler başkalarının acı çekmesini istemezler. Aç kalanlar, başkalarının açlık çekmesinden zevk almazlar. Senin daha hayatının başında karşılaştığın bu durum, senin için büyük bir öğretmen olacak. Acılar çekmiş bütün halklar gibi bu sınavı sonunda sen kazanacaksın. *(21 Eylül 2015)* Haber & Makale, #archiveModalDialog (Zeki Sarıhan)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder