30 Temmuz 2016 Cumartesi

Hainlerin bir kısmı takipte! Fakat "cinnet getirmiş canilerden müteşekkil asıl hain, asi ve bozguncu kesim" eli silâhlı pkk, haşhaşiler ve canlı bombalar olarak başıboş!..

DİKKAT!.. 
İHANETİN ÖBÜR UCU BAŞIBOŞ 
PKK'NIN DARBE KALKIŞMASI DEVAM EDİYOR...
Hakkâri-Çukurca'da 8 şehidimiz, 25 yaralımız var. Atatürk’ün kurduğu bağımsız ve millî Türk Devletini tamamen yıkma girişimi olan, Amerika ve İsrail’in planlayıp desteklediği FETÖ darbe teşebbüsü Türk milletinin irade beyanıyla savuşturuldu. Bu işe girişen gerçek suçlular hakkında alınan bütün siyasi, idari tedbirler gerekli idi ve OHAL ilan edildi. Ancak aynı Amerika ve İsrail’in kurup destek verdikleri PKK Paralel Devlet Yapılanması, Türk milletine ve devletine darbe vurmaya devam ediyor. PKK darbe teşebbüsü geçmiş değil. PKK destekli belediyeler iş makinalarıyla ve her türlü imkânlarıyla PKK eşkıyasının devam eden darbe, alçakça saldırı, kalleşlik ve menfur ihanet çalışmalarına destek veriyor.
            FETÖ ile PKK aynıdır, zaman zaman işbirliği de yaptılar. Şu anda FETÖ için başlatılan OHAL uygulamalarının PKK için de aynen ve fazlasıyla uygulanmasını istiyoruz. 

Bu bağlamda: 
- Öncelikle belediyelerden başlamak üzere resmî kurumlardaki bütün PKK’lılar temizlenmeli, 
- Ekonomik kaynakları kurutulmalı;
- Üniversitelerdeki öğretim üyesi ve öğrenci kılıklı PKK’lıların üniversite ile bütün ilişkileri kesilmeli,
- Gazete, dergi, radyo ve televizyonlardaki bütün PKK propagandistleri susturulmalı,
- Facebook ve twitter gibi sosyal medyadaki propaganda imkânları tamamen yok edilmeli,
- PKK’ya destek veren yabancı ülkelerle ilişkiler kesilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmenlere en modern silah, mühimmat, para ve he türlü imkânlar verilerek onlarla işbirliği yaparak Irak ve Suriye’deki PKK oluşumları ve uzantıları bir seferberlik programıyla yok edilmeli,
- Irak ve Suriye’deki Türkmen kardeşlerimize “Türkmeneli Devleti” kurdurulmalı; Türkiye’nin selameti ve geleceği sınırlarımızda bir Türkmeneli Devletinin kurulmasına bağlıdır. (30 Temmuz 2016 – Cumartesi, Bahtiyar AYDIN)

28 Temmuz 2016 Perşembe

DEMOKRAT PARTİ (DP) Konya İl Yönetim Kurulu Başkanı Durmuş ALAGÖZ: "Allah (CC) bu zor günlerde, yüce milletimizin yanında, yâr ve yardımcısı olsun."

DEMOKRAT PARTİ “KONYA” İL BAŞKANLIĞI TARAFINDAN YAPILAN TÜRK MİLLETİ’NE DUYURU VE BASIN AÇIKLAMASI  


Türk demokrasisi, dış destekli bir karanlık örgütün uzun yıllara dayanan hain planları sonucunda uçurumun kenarına sürüklenmiştir. Türk demokrasisinin karşı karşıya kaldığı bu büyük saldırının ortaya çıkış koşulları ve bu sürede yapılan yanlışlar üzerine ülkeyi 14 yıldır yönetenlerin de düşünmesi ve büyük dersler çıkarması şarttır. Aksi takdirde tarihin tekerrür etmesi tehlikesi söz konusudur.
Türkiye’nin içine düştüğü bu vahim durumdan çıkarılması ancak darbecilerin devletten temizlenmesi ve hürriyetçi demokrasi, hukuk devletinin tüm müesseseleriyle işletilmesiyle mümkündür. Bu görev bugün iktidara düşmektedir.
İktidarın ve halkımızın ve tüm siyasi partilerin bu hassas siyasal süreçte, kötü niyetli odaklardan gelebilecek kışkırtma, niza çıkartma girişimlerine karşı teyakkuzda olması gerekir. Öte yandan iktidar sahiplerinin bu olağanüstü koşullarda devleti ve milleti büyük bir hassasiyetle, hürriyetçi demokrasiyi, hukuk devletini, hak ve adalet ilkelerini tartışmasız biçimde esas alarak yönetmesi esas olmalıdır. Sapla saman karıştırılmamalı, kısa dönemli siyasi hesaplara kesinlikle yönelinmemelidir...
Yüce Türk Milleti’nin yüksek çıkarları esasında Demokrat Parti bu olağanüstü koşullarda üstüne düşen görevleri kuşkusuz yerine getirecek, Hürriyetçi Demokrasi ve Hukuk Devleti yanında yer alırken devletin ve milletin bu zor günlerden en az zararla çıkması için sorumluluk almaktan kaçınmayacaktır.
Allah bu zor günlerde yüce milletimizin yanında olsun.

DEMOKRAT PARTİ
KONYA İL YÖNETİM KURULU BAŞKANI
DURMUŞ ALAGÖZ

26 Temmuz 2016 Salı

HABER MAKALE: "DEMOKRAT PARTİ (DP) GENEL BAŞKANI’NA" 14. Dönem AP Bursa Milletvekili, Av. ERTUĞRUL MAT

DEMOKRAT PARTİ GENEL BAŞKANI’NA,

Av. ERTUĞRUL MAT
14. Dönem AP Bursa Milletvekili, 
Demokrat Parti Genel Başkanlığı’na adaylığınız koyduğunuz zaman, Meclis (TBMM) kütüphanesinde sizinle tanışmıştık..
Maliye eski Bakanlarımızdan, sizin gibi Afyon’lu olan bir büyüğünüzü, İsmet Atillâ’yı ziyarete gelmiştiniz. Ne kadar sevinmiştik bilemezsiniz..
Demokrat Parti’yi, Adalet Partisi’ni sadece Afyon’ da değil, zaman, zaman Türkiye’ de sırtlamış bir aileden geliyordunuz.
Gençtiniz, eğitimliydiniz, lisan biliyor, umut saçıyordunuz..
Genel Başkan oldunuz. Etrafınızda, “İlhan Selçuk’un inandığı Kemalist kültürden gelen” bazı çakma demokratlarla, politikanın esnafı vardı..
“Zamana ihtiyacı var”, kurtulur bunlardan, diye düşündük...
ANAP’tan intikal eden binaya iyi bir imar durumu verilmişti..
Müteahhide, zaman zaman daha fazla kat vererek, nakit ihtiyacını karşılıyordunuz.
Etrafınızdakiler, ne size, ne de partinin geleceğine inanıyorlardı.
Onların tek hedefi, bir seçim ittifakıyla, bir mevki kapmaktı.
Erbakan’ın Aydın Menderesle yaptığı ittifak akıllarından çıkmıyordu. O ittifak liyakatları ve davaları şüpheli 12 kişiye milletvekili olma şansı vermişti.
Sizi yanlış yönlendiriyorlardı..
Seçimlerde, siz de ittifak arayışına girdiniz. Yanlış partiler, yanlış adamlarla işbirliği yaptınız.
En önemlisi de; Ankara Belediye Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yanlış yerde durdunuz.
Politika biraz da, rakibi tanıma sanatıdır.
Rakibini tanırsan, gücünü veya zaaflarını iyi hesaplarsan kazanırsın.
İttifak yaptığın partilerin karşısında, Melih Gökçek vardı.
Adam, bir dönem milletvekilliği yapmış. Daha sonra Çocuk Esirgeme Kurumu Başkanlığı’nda devleti tanımış. Bir dönem Keçiören’de Belediye Başkanlığı stajı yaptıktan sonra, Beşinci Dönem Ankara Belediye Başkanlığı’na soyunmuş..
Üstelik doğuştan da meziyetleri var.
Bunu hesaplamadığınız için, bir gecede 33 kat imar durumu olan Genel Merkez binasının bulunduğu yerin, park haline getirildiğini gördünüz.
O günden bugüne, Partinin il ve ilçe binalarını sata, sata sona geldiniz.
Bizi 60 yıldır, rey verdiğimiz partiden mahrum bıraktınız.
Bütün bunları affedebilirdik, ama 15 Temmuz’u yaşamasak; 
Bazı büyük şehirlerin, özellikle İzmir İl Başkanı’nın sosyal medyada paylaştıklarını okumasaydık eğer!...
O gün siz yoktunuz ortada.. On gün meydanda siz olmalıydınız ve bizim şehitlerimizi hatırlayarak tavır almalıydınız.
Siz genel başkan olarak ortaya çıkmayacaksanız, partinin genlerindeki darbelere direnişi hatırlayıp siz konuşmayacaksanız ve meydanı, o il başkanı yaptığınız geri zekâlılara bırakacaksanız, o koltukta niçin ve nasıl oturacaksınız?
Şimdi, on gün sonra ortaya çıkmış;
“Darbeciler, Yassıada’ da yargılansın” diye buyurmuşsunuz..
Kaç televizyon verdi, kaç gazetede yer aldı bu beyanınız?
Eğer, o tek başına bir ordu gibi çalışan, demokrat parti için hayatını ortaya koyan ve herkes tarafından “Gerçek Demokrat” diye anılan, yüzlerce sosyal medya linkini birbirine bağlayan ve bu sayede, anında en az bir milyon kişiye ulaşan Mustafa Nevruz Sınacı kardeşim olmasaydı, ben bile bu bildiriyi duymayacaktım.
Ne yazık ki siz, o yassıada da ölüme mahkûm edilen şehitleri temsil etmek basiretini, gösteremediniz.
Bizim o şerefli mücadelemizi inkâr ettiniz.
Koskoca Demokrat Parti’yi tarihin partiler mezarlığına gömdünüz..

21 Temmuz 2016 Perşembe

dünyada "bu mezalime dur diyecek kadar" TÜRK bir devlet adamı var mı?..

UYGUR TÜRKLERİNE ZORUNLU GÖÇ!
Komünist Çin yönetimi, Doğu Türkistan’ın tarihi sakinleri ve asıl sahipleri olan Müslüman Uygur Türklerini zorla göç ettirmeye başladı.
İşgalcı Çin,  gülünç yalanlar,sinsi aldatmaca, göz boyama ve kandırmaya yönelik stratejik palanları menzümesine bir yenisini daha eklemiş bulunuyor. Bu yeni stratejik yaldızlı aldatmanın  adı ise “ÇİFTÇİLERİ TOPRAK’TAN, YAYLAKÇILARI HAYVANLARINDAN AZAT ETMEk = Dihkannı Yerden, Çarvaçi’ni Yaylak’tan Azat Kılmak“ olarak açıklanmış bulunuyor.
İşgalçı Çin,Doğu Türkistan’da bu ülkeyi Müslüman Uygur Türklerinden tamamen boşaltmaya yönelik yeni uygulamalarını Çin sınırındaki  Gaziyane Kumul kenti’nden başlatmış bulunuyor.
Tanrı dağlarının güneydoğu bölümünde yer alan verimli toprakları,güzel yaylaları ve bağ bahçeleri ile ünlü Turfan-Kumul vadisinin doğu  ucundaki  Kumul villayetinin ilçelerinden Temurti ve Aratürk kentlerinde sürdürmekte olduğu belirtiliyor.Tarım ve hayvancılığın birlikte yapıldığı bu ilçelerdekiUygur Türklerinin  toptan göç ettirilerek yerlerine etnik Çinli göçmenlerin yerleştirilmeleri hedefleniyor.
Özgür Asya radyosu Uygurca haber Sitesinde yer alan bir habere göre ; Sözde Uygur Özerk Bölgesi yönetiminin 2015 yılın Aralık ayında  ortaya koyduğu yeni bir uygulamaya göre,  önümüzdeki 5 yıl zarfında tarım ve Hayvancılık ile geçimini sağlayan 5 milyon Uygur Çiftiçisinin sözde özerk bölge Halk Hükümeti bütçesinden ayrılan 120 milyor Yen(Yaklaşık 2 milyar $) yeni bir ödenekle toplam 6 miliyon Çiftçi’nen “Yeni yapılan modern evlere iskan edilecekleri“ iddia edildi.
Ayrıca, sözde Özerk bölge Halk hükümeti Köy işleri ve Şehircilik Bakanlığının yayınladığı yeni bir istatistiki bilgilere göre Sözde Özerk Bölge’de yürütülmekte olan 12.Beş yıllık yeni Kalkınma Planı’nda Halk hükümeti’nin kendi bütcesinden 12 milyan (2 milyar $)  ödenek ayırıdığı ve bu ödenekle toplam 1,5 milyon Çiftçi ailesini “Topraklarından ve Hayvanlarından Azat edilerek ” yanı onların topraklarına,yaylalarına ve besi hayvanlarına zorla el koyup onlarI topraklarından,yaylaklarından ve besi hayvanlarından  geleneksel  ekonomik hayatlarından zorla ayırarak onları en son ve modern yaşam şartlarına sahip evlere yerleştirdikleri ve yeni ve mutlu bir hayat şartlarına kavuşturdukları iddia ediliyor.
Çin’in Bu Azat Etme ve Modern Evlere Yerleştirme İddiası Gerçekten Doğru mu ?
Özgür Asya radyosu muhabirlerinin ulaşabildiği Aratürk ve Tomurti kent sakinlerine İşgalçı Çin’in bu kentlerindeki uygulamaları hakkında görüşlerini sordu.
Aldığı cevaplar ise şöyle ;
Tömurti Kenti sakini İsa Yahya : Tumurti kenti atalarımızın itibaren  yüzyıllardan beri yaşageldiği kadim memleket.Ben dahil 24 aile buradan göç etmeyi kabul etmedik. Birkaç yüz ailenin yaşadığı bu kent’te sadece 24 aile kaldık.Belki binlerce yıldan beri Uygurların yaşadığı bu tarihi kent Uygurlardan temizlenmeye çalışılıyor  ve  Uygurların bu bölgedeki ışığı söndürülmek isteniyor. Evlerinden,topraklarınıdan, bağ ve bahçelerinden zorla koparılan ve besi hayvanları gasbedilen ve zorla yurtlarından koparılan kent sakinleri  bir ailenen yaşam şartlarından çok uzak 50 m2.büyüklüğündeki sözde modern evlere iskan edildiler. Kendilerine verilen çok düşük miktardaki  sosyal yardım paraları ile geçinmek zorunda bırakılmışlardır.
Adını açıklanmak istemeyen sabik Mahalli ÇKP.genel Sekreteri ve Kent başkanıve Sözde Kent halk Kurultayı üyesi : Aratürk ilçesi halkı son 5 yıldır, çiftçiler topraklarından,hayvan sahipleri ise besi hayvanlarından ve kamçılarından azat edilmek isteniyor. Hükümet bilinçli olarak ve bir plan ve program dahilinde Aratürk’ten Uygurları ebedi olarak ayırmaya karar vermiş bulunuyor.Bu karara ait uygulamalar  ise ,ısrarla  devam ettiriliyor. .
Kaynak:UYham-Uyghurnet_21 Temmuz 2016

20 Temmuz 2016 Çarşamba

INDEPENDENT: "TÜRKİYE'DE KURUMLARIN İÇİ BOŞALTILIYOR"

INDEPENDENT: TÜRKİYE'DE KURUMLARIN İÇİ BOŞALTILIYOR
İngiltere basını Türkiye'deki darbe girişimine ve ardından yaşanan gelişmelere geniş yer vermeye devam ediyor. Independent gazetesinin Orta Doğu muhabiri Patrick Cockburn, Türkiye'deki darbe girişiminin ardından başlayan gözaltı ve tutuklamaların sadece orduyu değil, ülkenin genelini zayıflattığını yazıyor: "Başarısız olan darbe girişiminin ardından Türkiye'nin liderleri yeni bir askeri kalkışmadan endişe ediyorlar.
"Stratejik öneme sahip bazı askeri birliklerin kışlalarından çıkmasına izin verilmiyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Ankara'ya dönüşü de epey uzun bir süre aldı. Görünen o ki Ankara'daki güvenliğe dair hâlâ endişeler bulunuyordu.
"Darbe girişimini planlayanların bağlantılarının devlet yapısının ne kadar derinlerine indiği anlaşılınca ikinci bir kalkışma endişeleri de arttı. "Bugün ülkedeki generallerin neredeyse üçte biri hapiste. Üst düzey gözaltılar da hâlâ devam ediyor. "Güneydoğu'da PKK'ya karşı savaşı yürüten 2. Ordu'dan kışlaların dışına çıkmaması istendi. "2. Ordu'nun komutanı Korgeneral Adem Huduti de tutuklanan isimler arasında. "Erdoğan'ın yürüttüğü toplu tasfiye süreci, pek çok farklı çevre tarafından darbe girişiminin muhalefeti susturma fırsatına dönüştürüldüğü şeklinde yorumlandı.
"Erdoğan ve yakın çevresinin darbeyi bir tasfiye sürecine dönüştürdüğü doğru. Ancak hükümet yetkilileri Fethullah Gülen'e yakın kişilerin devletin derinliklerine kadar sızdığı inancında. Gülen'e bağlı bazı hücrelerin hâlâ yerinde durduğu endişeleri de var. "AKP Gülen'e bağlı bazı grupları bilse de hepsinden emin olamıyor. Onun için tasfiyeler bu kadar kitlesel boyutlara ulaştı.
"Hükümet her ne kadar darbecilerin tamamen bitirildiği izlenimini vermeye çalışsa da askerin hareket alanının kısıtlı tutulması tam bir güvenin oluşmadığını gösteriyor. "Darbe girişimi sonucunda Türkiye'de devletin gücü genel anlamıyla daha da zayıfladı. Ülkede yıllardır devam eden tasfiyeler sonucu kamu kuruluşlarının içi boşaltıldı ya da etkisiz hale getirildiler. Bu kurumların yeniden inşası zaman alacak."
(Ajanslar: güncel-Ulusal Ajans & Ulusal Haber // 20.07.2016 18:23)

Avrupa Parlamentosu: DARBE SONRASI GELİŞMELER ENDİŞE VERİCİ,

AP: "DARBE SONRASI GELİŞMELER ENDİŞE VERİCİ"
Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi’nin Türkiye’deki darbe girişimiyle ilgili dün sabah düzenlediği olağanüstü toplantıda, darbeye karşı verilecek sert tepkilerin ve idam cezasının geri getirilmesinin Türkiye’nin AB’ye üyelik müzakerelerini engelleyebileceği belirtildi. AB’nin Komşuluk ve Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Komiseri Johannes Hahn, “İdam cezasının uygulanmasının Avrupa Birliği’nin potansiyel bir üyesinin dışlanması için bir neden olacağı çok açık” dedi. Hahn, “Darbe girişimi kınandı. Devamındaki gelişmeler bizi endişelendiriyor. Ordudan 8 bine yakın kişi gözaltına alındı, yargıdan ve yönetimden ise 12 bine yakın kişi görevden alındı ya da uzaklaştırıldı. Yargıçların yüzde 20’si görevden alındı ya da başka yere atandı ve bunun yargı kararları üzerinde doğrudan etkisi olacak” diye konuştu. (Ajanslar: 20.07.2016)

15 Temmuz 2016 Cuma

GÜNÜN "EN ÖNEMLİ" HABERİ: ‘’SURİYELİ SIĞINMACILARA VATANDAŞLIKTAN ÖNCE MÜLTECİ STATÜSÜ VERİLMELİ’’

DOÇ. DR. BANU KAVAKLI BİRDAL
DOÇ. DR. BANU KAVAKLI BİRDAL 
"SURİYELİ SIĞINMACILARA VATANDAŞLIKTAN ÖNCE MÜLTECİ STATÜSÜ VERİLMELİ’’
“’Sığınmacılara Söz Hakkı Tanınmadan Planlar Yapılması Haksızlık’’
Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilmesi tartışması günlerdir gündemin ilk sıralarında yer alıyor. Suriyelilere vatandaşlık verilmesi konusunu yorumlayan ve sığınmacılarla ilgili iki ayrı araştırmada yer alan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal, öncelikli olarak çözülmesi gereken konunun Suriyeli sığınmacılara ‘mülteci’ statüsünün verilmesi olduğuna dikkat çekti.
Türkiye’de yaşayan Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık verilebileceği konusu son günlerin en fazla tartışılan konuları arasında yer alıyor. Türkiye’ye ilk giriş yaptıklarında ‘misafir’ olarak kabul edilen 3 milyona yakın Suriyeli, daha sonra ‘geçici koruma statüsündeki sığınmacılar’ olarak nitelendirildi. Ancak bu iki tanımlamanın da uluslararası hukukta karşılığı yok. ‘Mülteci’ statüsü ise Türkiye’nin koyduğu coğrafi sınırlama nedeniyle şu an için Suriyelileri kapsamıyor.
Suriyeli sığınmacılarla ilgili yaşanan sorunların en önemli sebeplerinden birini ‘mülteci statüsü almamış olmaları’ olarak yorumlayan ve Suriyeli sığınmacılarla ilgili yürütülen 2 ayrı projede yer alan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Banu Kavaklı Birdal konuyla ilgili görüşlerini anlattı. Suriyelilere, vatandaşlıktan önce pek çok sorunun çözülmesini sağlayacak olan ‘mülteci statüsü’ verilmesinin gerektiğini dile getiren Birdal, ‘’Böyle olduğu zaman çalışmaya, oturma iznine, hizmetlere erişime dair pek çok sorun, uluslararası hukuk dahilinde rahatça çözülebilir. Şu anda resmi rakamlara göre Türkiye’de 3 milyona yakın Suriyeli var ve bir anda bir ülkeye bu sayıda bir topluluğun giriş yapması önemli bir durum’’ dedi.
‘’SIĞINMACILARIN ÇOĞU KADIN, ÇOCUK VE YAŞLI’’
Şu anda Suriyeli sığınmacılara karşı bir önyargı olduğunun altını çizen Birdal, ‘’Türkiye’de bu kadar fakir insan varken ve onların tüm hakları henüz sağlanmamışken Suriyelilere yapılacak yardımlar adalet hissinin zedelenmesi sonucunu doğuruyor.  Vergi ödeyen kişiler üzerinden Suriyelilere yardım yapılacağı ve bunun adil olmadığı düşüncesi de var. Ama elimizde yer alan verilere göre şu anda Türkiye’de bulunan Suriyelilerin sadece yüzde 20’si 18-59 yaş arası erkek. Yani geriye kalan kısım kadın, çocuk ve yaşlı. Bu açıdan bakıldığı zaman hizmetlere erişimin sağlanmasının ne kadar önemli olduğunu anlamak mümkün’’ diyerek sözlerini sürdürdü.
‘’VATANDAŞLIK HAKKI UZUN BİR SÜREÇ’’
Suriyeli sığınmacılara vatandaşlık hakkı verilmesinin bir anda olacak bir durum olmadığını, bunun uzun ve meşakkatli bir süreç olduğunu belirten Birdal, ‘’Bu konu iyi bir planlama gerektiriyor. Ancak benim bir kez daha dikkat çekmek istediğim nokta Suriyelilere uluslararası hukuk dahilinde hak ettikleri mültecilik statüsünün verilmesi ve buna bağlı olarak özellikle eğitim, sağlık gibi hizmetlere erişimin sağlanması, ikamet ve çalışma izninin de buna göre düzenlenmesi’’ ifadelerinde bulundu.
‘’SIĞINMACILARA SÖZ HAKKI TANINMADAN PLANLAR YAPILMASI HAKSIZLIK’’
‘’Yaklaşık 5 yıldır birlikte yaşadığımız 3 milyon insandan bahsediyoruz ve konuştuğumuz konular onların hiçbir iradesi, inisiyatifi olmadan değerlendiriliyor’’ diyen Birdal bunun bir hata olduğunu söyledi ve ekledi:  ‘’Yaşanan süreçte sığınmacılara ne düşündükleri sorulmadan, onlar hakkında planlar yapılması haksızlık.’’  
SURİYELİLERİ ANLAMAYA YÖNELİK 2 AYRI PROJE
Suriyeli sığınmacılarla ilgili yürüttükleri projelerden de söz eden Birdal, ‘’İlk projemizi İngiltere’den University Of Kent ile birlikte yürütüyoruz. Bu proje kapsamında Türkiye’de yaşayan insanların Suriyelilere karşı bakışlarını, herhangi bir önyargıya sahip olup olmadıklarını, ayrımcılık yapılıp yapılmadığını inceliyoruz. Sonuçlar henüz net olmasa da bugüne kadar elde ettiğimiz verilere bakarak havanın olumsuz olduğunu söylemek mümkün’’ dedi.
İkinci projeleri hakkında da bilgi veren Birdal, ‘’Diğer projemiz ise Suriyeli sığınmacıların Türkiye’deki hayatlarına yönelik. Burada ne zamandan beri yaşadıklarını, hayatlarını nasıl sürdürdüklerini, sosyal hizmetlere ulaşıp ulaşamadıklarını, Avrupa’ya gitme konusunda ne düşündüklerini ve buna benzer soruları kendilerine yöneltiyoruz. Bu projenin de henüz sonuna gelmedik ancak her iki projeye de genel olarak baktığımızda karşımıza çıkan sonuç savaşın izlerinin yoğun bir şekilde görüldüğü’’ diye konuştu.
www.kemerburgaz.edu.tr
Bilgi için: Tılsım İletişim
Tel: 0212 241 08 18; 0532 723 46 63
İlknur Akgül Ardıç, ilknur@tilsimpr.com 

12 Temmuz 2016 Salı

ÖZEL HABER "DUYURU VE BİLGİ" AYVALIK ÜZERİNDEN BİR KAÇ SÖZ!, HABER: Özcan PEHLİVANOĞLU

AYVALIK ÜZERİNDEN BİR KAÇ SÖZ!
Aslında bu yazı, Ayvalık üzerinden bütün Türkiye’ye söylenmesi gerekenlerin söylendiği bir yazıdır. Yani“kızım sana söylüyorum ama gelinim sen anla!” denildiği gibi!
Ben baba tarafı “Selanik Mübadili” ana tarafı da “Bulgaristan Muhaciri” olan bir ailenin evladıyım...
Babamlar Menemen’e, annemlerde Bergama’ya gelmişler. Menemen’de doğdum. Ancak beni büyüten babaannem Midilli Adası’nın Fila köyünden...
Babaannemin abisine, adadan gelip yerleştikleri Bergama’nın Kadıköy’ünde “Adalı Arif” derlerdi.
Doğal olarak babaanne tarafından Ayvalık’ta akrabalarım var. Hem de Giritli yengelerimiz de! Ayvalık’ta çocukluğumdan bu yana içime işlemiş olan deniz ve zeytin(yağı) kokusunu hiç unutamam.
Hem hayatımın en lezzetli deniz çipuralarını da, Ayvalık ve Midilli’de yediğimi rahatlıkla söyleyebilirim!
Senin birden bire bu Ayvalık’la ilgili duyguların, nasıl debreşti de bu yazıyı kaleme aldın diye aklınıza bir soru gelebilir. Çok doğru bir soru!
Ben memleketin; o sorunu, bu sorunu diye kafa yorup yazılar çiziktirirken, doğru düzgün tanımadığım bir arkadaş bana ulaştı ve başladı anlatmaya: Ayvalık’a “Yunanlılar geliyormuş, Rumlar çalışmalar yapıyormuş, Fener Rum Patrikhanesi geziniyormuş, abuk sabuk konularda konferans ve sempozyumlar tertipleniyormuş, Rumlara ait yağhanelerin tespiti yapılıyormuş, Pomakçılık başlamış, Boşnaklar Türk değiliz falan diyorlarmış” diye...
Ne yapalım? Bunlar sadece Ayvalık ve etrafında olan biten şeyler değil ki! Bütün Türkiye’de, bu ve buna benzer şeyler olup bitiyor.
Ege Denizi’nde, Yunanistan’ın Türk Adalarına el koyduğunu ve Ankara’daki hükümetin buna hiç ses çıkarmadığını sağır sultan bile biliyor. Midilli’nin 1912’de elden çıkışında da, başkent İstanbul, Midilli mutasarrıfının telgraflarını böyle cevapsız bırakıyordu...
Bir de buna günümüzde Ege Denizi’ne kıyısı bulunan ilçelerimizde yapılan Yunan goygoculuğunu da ekleyin olsun bitsin...
Dikili, Menemen, Didim, Kuşadası ve İnegöl Oylat’a gidin görün kendi elimizle yaptığımız heykelleri ve süslemeleri! Belki de buna şimdi yenileri de eklenmiştir. Aramızda öyle dostluk var ki; Yunan’da Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bektaş Veli’nin heykellerini Atina, Selanik, Yanya’ya dikmeye başlamış bile! Güldünüz değil mi? Adamlar Ayasofya Camii’nde bir televizyona programına bile posta koyuyor...
Yani sadece bizleri rahatsız edecek şeyler Ayvalık’ta olmuyor. Eş zamanlı olarak, gizli bir el tarafından sanki düğmeye basılmışcasına tüm Türkiye’de benzer şeyler oluyor...
Patrik Bartholomeos kalkıp Trabzon’a Sümela Manastırı’na gidip ayin yapıyor. İzmir’de Evangelistlere kilise tahsisi ediliyor! Ermenilere kiliseler restore edilip veriliyor. Buna karşılık başta Yunanistan’da emanet bıraktığımız Batı Trakya Türk azınlığı ve Balkanlar ile Adalardaki Türk varlığı ve akraba topluluklarının emdikleri süt burunlarından getiriliyor...
Olan bitene karşı da, bizlerin ihanet noktasına varan bir gafleti bulunmaktadır. Bunun ana sebebi; özellikle son üçyüzyılda topraklarımızda ne olup bittiğinden haberimizin olmayışıdır!
Aynı şey bugün Ayvalık’ta yaşayan veya kendini Ayvalıklı addeden vatandaşlarımız içinde geçerlidir.
Bugün Türkiye’nin nüfusu; yaşanan savaş, katliam, soykırım ve asimilasyonlar sonucu Balkanlardan, Adalardan, Kafkaslardan, Orta Doğu’dan ülkemize yapılan göçlerle oluşmuştur. Ne yazık ki; bunlar bizler tarafından unutulmuştur!
Her halde artık kimsenin aklına; dedelerimiz ve ninelerimiz binlerce kilometre ötelerden, aç ve susuz yürüyerek niçin Ayvalık’a gelip sığındılar diye sormak gelmemektedir.
Günümüzde Suriye ve Irak’tan sayısı milyonlarla ifade edilen insan nasıl Türkiye’ye sığınmış ise özellikle 1850 ile 1923 arası benzer oranlarla ifade edilebilecek sayıda insan çeşitli yerlerden Türk topraklarına gelmiştir.
Türkiye’nin asli sahibi olan Türkler; hiç bir şart öne sürmeksizin; dini, tarihi, kültürel ve ırki yakınlıkları olan bu kardeşlerimizi Anadolumuz da bağırlarına basmışlar; ekmek ve topraklarını paylaşmışlardır.
Lakin Türklere ve Müslümanlara yapılan saldırılar durmamış, 30 Ekim 1918 Mondros Mütarekesi’nden sonra güzel yurdumuz işgale uğramıştır.
Bunun üzerine Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde Türk Milleti, bir “İstiklal Mücadelesi” vermiş ve bugün adına Türkiye dediğimiz topraklar, yaşayan nesillerimize vatan olarak sunulmuştur.
Türkiye’nin millileşmesi ve İslamlaşması da, İstiklal Harbi ve nihayetinde Cumhuriyet’le birlikte olmuştur.
Biz Kafkaslarda ve Balkanlarda vatan topraklarımızı terk ederken, buradan da adına “Mübadele” ya“Tehcir” denilen insanlık adına üzücü ama zorunluluk içeren hadiselerle Rum ve Ermeniler yeni vatanlarına gitmiştir.
Bugün Türkiye’de yaşayan ve Türklerle kader birliği etmiş olan Giritli, Mübadil, Pomak, Boşnak veya Çingene dediğimiz kardeşlerimizin hepsi anayasal eşitlik içinde “Büyük Türk Milleti” ailesinin ayrılmaz birer parçasıdır.
Günümüzde kimsenin kendini ayrı ve farklı görmeye; nedeni de, hakkı da yoktur. Aksini düşünmek ve davranmak milli birlik ve beraberliğimizi bozar ve bizi canla, malla, ırzla imtihan edildiğimiz 1923 öncesine götürür! İstermisiniz böyle bir şeyi?
Ne bunları insanlarımıza yaşatmaya ne de gelecek nesillerin istikbalini tehlikeye atmaya hakkımız vardır. Bunun böyle bilinmesi ve anlaşılması gerekir.
O zaman insan ister istemez sorar; 1923 öncesi Türkiye’de ve Ayvalık’ta neler olup bitiyordu diye?
Şimdi gelin ilk önce Ayvalıklı Papaz İkonoma’ya bakalım! Bu papaz 1773’te İstanbul’a gider ve özerk bir Ayvalık belgesi ile döner. Bu belgeye göre Ayvalık’ta oturan Türk aileleri, yakın köylere göç ettirilecek, hiç bir Türk ailesi Ayvalık’ta oturamayacaktır. Yani belgede yazan diğer hususlara da bakınca, Osmanlı Devleti’nin korumasında Rumların kontrolünde bir “Ayvalık Devletçiği” oluşmuştur. Tıpkı bugün Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da yapılmak istenen gibi!
Osmanlı vatandaşı oldukları halde, aldıkları imtiyazlarla semiren Rumlar; 1803 yılında eski Yunanca, fizik, matematik, filoloji eğitimi verdikleri 600 öğrencili bir akademiye bile sahiptir.
Bunlar yetmemiş olacak ki; 1821’de Mora’da başlayan Helen isyanı ile şımaran Rumlar, Ayvalık’ta Türklere zulüm etmeye başladılar.
Özellikle Ayvalık’ta başpapaz Oeconomos’un kurduğu okul ve kuruluşlara, adaların ve Yunanistan’ın gençleri gelir ve toplantılar yapıp, ileri de yapacaklarını planlardı...
15 Mayıs 1919’da, Yunan askerlerinin İzmir’e ayak basışında; başta Ayvalık olmak üzere Ege’de yaşayan Rumların, kendi ülkelerine ihanet ederek işgal güçlerine davette bulunmalarının büyük payı vardır.
Bilinmelidir ki; 1773’ten sonra Atina’da Osmanlı Devleti hakim bir güç iken, Ayvalık’ta idari hakimiyet bu özerklik belgesi nedeni ile Rumların elinde idi! Onun için Ayvalıklıların bugünün kıymetini çok iyi anlamaları ve bilmeleri gerekir.
Türk İstiklal Harbi’nin büyük komutanlarından Ali Çetinkaya, işbirlikçilerin varlığına rağmen emrindeki 14 subay ve 150 askeri toplayarak Ayvalık’ta yaptığı hitap, bütün Ayvalıklılar tarafından bugün çok iyi anlaşılmalıdır;“Arkadaşlar, büyük savaşın yorgunluğunun henüz üzerinizden gitmediğini biliyorum. Fakat bunu ben değil, memleket sizden istiyor. Benimle kalmak isteyenler, sağ tarafa ayrılsınlar. Hayır yapamayacağız, yorgunuz, çoluk çocuğumuzdan fazla ayrılmayacağız diyenler silahlarını bırakıp gitsinler”.
Bu hitaba askerlerin topluca verdiği tek ses çok tarihidir; “Ölünceye kadar hep beraberiz.”
İşte bu yüksek şuur ile başta Ayvalık olmak üzere yurdumuz işgalden kurtulmuş ve Türkiye Cumhuriyeti devleti kurulmuştur.
Bugün kendini Giritli, Selanikli, Boşnak, Pomak, Çingene diye adlandıran kardeşlerim; sizler karşımızdakiler tarafından daima “Türk” olarak görüldünüz. Onun için topraklarınızdan sürülerek Anadolu’ya geldiniz.
Günümüzde oyun değişti. Türk Milletinin bütünlüğünü bozmak için sizin aklınızı çelmeye çalışıyorlar. Sizi Türklüğe karşı kullanıp, Türklüğü zayıflattıktan sonra size yine Türk muamelesi yapacaklar. Çünkü siz Türksünüz! Biliniz ki; 1992-1995 yılları arasında Müslüman Boşnakların uğradığı soykırımın ana nedeni “Türk” olarak görülüp, kabul edilmeleriydi!
ABD, İngiltere, Fransa başta olmak üzere tüm Avrupa’nın desteği ve Türk toprakları alınmak sureti ile kurulan Yunanistan; kurulduğu günden bu yana Fener Rum Patrikhanesi’nin stratejileri ile Türk topraklarını alarak üç misli topraklarını büyüyüp genişletmiştir. Günümüzde Ege Denizi’ndeki Türk adalarının işgali ile bu genişlemenin devam ettiği görülmektedir.
Sakın ola yapacağınız hatalarla, bu genişlemenin kapsama alanına Ayvalığınızı da, dahil ettirmeyin!
Kilise restorasyonları, eski eserlerin ihyası, yağhanelerin eski sahiplerine iadesi; Yunanistan’ın ve Fener’deki patrikhanenin emellerini gerçekleştirmek için kullandıkları ara basamaklardır.
Unutmayın ki; Atatürk bu patrikhaneyi bir “melanet yuvası” olarak nitelermiş ve çok uğraşmalarına rağmen, yurt dışına çıkarmayı Lozan’da başaramadıklarını ifade etmiştir ve bu çok doğru bir tespittir.
Onun için demokrasi, özgürlük, insan hakları gibi içi boş kavramlara aldanmayın ve düşeceğiniz bir gaflet ile topraklarınızdan olmayın. Ve gelene gidene de, siz de bizim Girit, Midilli, Limni, Yunanistan, Bulgaristan, Bosna’daki  mallarımızı ve haklarımızı iade edecekmisiniz diye sorun...
Bu soruyu sormaya başladığınız gün oyun bozulacak, karşınızdakilerin ve onların işbirlikçilerinin maskesi düşecek ve gerçek yüzleri görülecektir.
Aziz Ayvalıklılar; “Ne Mutlu Türk’üm Diyene” anlayışından başka sığınacak yerimiz yoktur.
Buna sığınmak istemeyen kim varsa, o da bilmelidir ki; Türk Milletinin çok Ali Çetinkayaları ve onların emrine girecek neferleri vardır.
O sebeple dost, düşman herkes aklını başına almalıdır!
Özcan PEHLİVANOĞLU

4 Temmuz 2016 Pazartesi

Genç Anadolu Partisi ve Halkın Yükselişi Partisi’nden Tanıtım Atağı ve ziyaretler,

Alemdaroğlu ve Barlas’tan, Anayurt’a ziyaret
Genç Anadolu Partisi ve Halkın Yükselişi Partisi’nden gazetemize ziyaret gerçekleştirildi. 
(01 Temmuz 2016 Cuma)
ANKARA (Anayurt) - Türk siyasal hayatına yeni katılan Genç Anadolu Partisi ve kısa bir süre önce kaybettiğimiz Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün kuruculuğunu yaptığı Halkın Yükselişi Partisi’nden gazetemize ziyaret gerçekleştirildi.
Genç Anadolu Partisi Genel Başkanı Ali Alemdaroğlu ile Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tayfun Barlas Gazetemiz İmtiyaz Sahibi Peyman Alan ile ülke ve dünya gündemine ilişkin samimi bir sohbet yaptılar.
Genç Anadolu Partisi Genel başkanı Ali Alemdaroğlu, yeni bir parti olduklarını ve tüm siyasal partilerden farklı bir parti olduklarını ifade ederek, “ Genç Anadolu Partisi çok farklı bir partidir. Bizler, din, dil, ırk, mezhep farkı gözetmeden, herkese eşit mesafede olan bir partiyiz. Siyaseti hiç bir ayrım gözetmeksizin ülkemizdeki tüm yurttaşlar için yapıyoruz. Genç Anadolu Partisi tüm Türkiye’nin partisidir. Geldiğimiz süreçte ne iktidarın ne de muhalefetin ülkemize vereceği bir şey kalmamıştır. Daha fazla demokrasi ve daha fazla refah için siyaset yapıyoruz.” diye konuştu.
Halkın Yükselişi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Tayfun Barlas ise, Türkiye’nin şu anki siyasal yönetiminin Atatürk demokrasisi ve laiklikten uzak bir anlayış içerisinde olduğuna vurgu yaparak, “ Demokrasiyi ve laikliği bu harabe haline getirilen durumdan kurtararak yeniden yapılandırmak demokratik ve tüm halkı kucaklayan bir hareketi dalga dalga yaymak için çalışıyoruz.” dedi.
Gazetemiz imtiyaz Sahibi Peyman Alan da çağdaş demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürk’ün gösterdiği hedefe ulaşması için siyaset yapılması gerektiğini belirtti.